1 Ocak 2016 Cuma

Bertolt Brecht

Bertolt Brecht
(1898 - 1956)

Yüzyılımıza damgasını vuran şair, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni, tiyatro kuramcısı ve "epik tiyatro" türünün kurucusu Bertolt Brecht'in tam adı Eugen Berthold Brecht'tir. 10 Şubat 1898'de Bavyera'nın Augsburg kentinde doğdu, 14 Ağustos 1956'da Berlin'de öldü.Brecht ilk şiirlerini 1913'te okul gazetesinde yayımladı. Bundan bir yıl sonra ise yaşadığı kentin yerel gazetesi Augusburger Neueste Nchrichten'de yazıları çıkmaya başladı. Edebiyata ve tiyatroya büyük ilgi duymasına karşın, bir süre tıp eğitimi gördü. I. Dünya Savaşının son yılında askere alındı ve bir hastanede görev yaptı. Aynı yıl "Ölü Askerin Öyküsü" adlı bir şiir yazdı. Bu şiiri, yıllar sonra Nazilerce suçlanarak Alman yurttaşlığından atılmasına neden oldu. 1919 şiir çalışmaları açısından verimli bir yıldı. Şiirlerini Die Hauspostille'de (Ev Vaazları) topladı. Bu sırada tiyatroya olan ilgisi de sürüyordu. 1924'te Berlin'e gitti. Burada Carl Zuckmayer, Max Reinhardt ve Helena Weigel gibi dönemin ünlü sanatçılarıyla tanıştı ve birlikte çalışma olanağı buldu. Bir süre sonra yetenekli bir oyuncu olan Helena Weigel'le evlendi ve bu evlilik ömrünün sonuna kadar sürdü.Brecht' in oyunların pek çoğunda Weigel başrolde oynadı. Tiyatro yönetmeni Erwin Piscator ve besteci Kurt Weill ile tanıştıktan sonra Brecht tiyatro yaşamında yeni bir adım attı. Piscator'la birlikte Jaroslav Hasek'in ünlü romanı Aslan Asker Şvayk'ı sahneye uyarladıktan sonra yazdığı Adam Adamdır adlı oyunu "epik tiyatro" anlayışının ilk denemesiydi. Bu öğretici bir tiyatro türü olup, olaylar geleneksel tiyatrodakinin aksine, dramatik bir biçimde canlandırılacak yerde, izleyiciye anlatılır. İzleyici sahnede olup biteni bir gözlemci gibi izler. Epik Tiyatro'da amaç düşündürmek, izleyicinin aklını kullanarak bir karara varmasını, harekete geçmesini sağlamaktır. Brecht dünyanın değişmesinden; insanların fırsat eşitliğine, düşünce özgürlüğüne sahip olduğu, adaletli bir düzenin kurulmasından yanaydı. Benimsemiş olduğu Marxist dünya görüşü doğrultusunda, böylesine bir dönüşümün gerçekleşeceğine inanıyordu. Tiyatronun bu amaca ulaşmak için etkili araçlardan biri olduğu kanısındaydı. Yine bu sırada yazdığı ve Kurt Weill' in bestelediği; dünya çapında ün kazanacak olan Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Çöküşü ile Üç Kuruşluk Opera adlı müzikalleri sahneye koydu. Nazilerin yönetime gelmesiyle birlikte Brecht' in Almanya'da çalışma olanağı ortadan kalktı. 1933'te Almanya'yı terk etti. Önce İsviçre'ye, oradan Danimarka'ya gitti. 1939'a kadar kaldığı Danimarka'da Tik-Tak , Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti, Galileo'nun Yaşamı, Cesaret Ana ve Çocukları gibi her biri başyapıt olan oyunlar yazdı. Sezua'nın İyi İnsanını da burada yazmaya başladı. 1939'da Danimarka'nın da Nazi tehdidi altına girmesi üzerine önce Finlandiya'ya, oradan da 1941' de ABD'ye gitti. Bertold Brecht'in oyunlarından bazıları bu dönemde İngilizce'ye çevrildi ve ABD de sahnelendi. Ne var ki, bu ülkede izleyici Brecht'in oyunlarından tedirgin oldu ve ilgi göstermedi. 1947'de ABD'de esen Soğuk Savaş rüzgârı, Brecht'in Amerika'ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Komisyonu'nca sorguya çekilmesine yol açtı. Dünya görüşüne ilişkin suçlamalara karşı çıktı. ABD'de barınmayacağını anlamıştı. Bertold Brecht, Alman Demokratik Cumhuriyeti yöneticilerinin çağrısı üzerine Doğu Berlin'e yerleşti ve içlerinde eşi Helena Weigel'in de bulunduğu bir grup oyuncuyla 1948'de Berliner Ensemble adlı tiyatro topluluğunu kurdu. Berliner Ensemble, gerek kuramsal çalışmaları, gerek sahnelediği çok başarılı oyunlarıyla, dünya çapında ün kazanmakta gecikmedi. Ülkemizde de tanınan ve oyunları çok sevilen Brecht 1956 ilkbaharında hastalandı ve bundan kısa bir süre sonra Berlin'de öldü.










SORULAR 

Ne giydiğini yaz bana!
Sıcak tutuyor mu?
Nasıl uyuduğunu yaz bana!
Yatağın yumuşak mı?
Nasıl göründüğünü yaz bana!
Hep aynı mısın?
Neyi özlediğini yaz bana!
Kolumu mu?
Nasılsın, yaz bana!
Hoş tutuyorlar mı seni?
Ne bok yiyorlar, yaz bana!
Cesaretin yetiyor mu?
Ne yaptığını yaz bana!
Yaptığın şey iyi mi?
Neyi düşündüğünü yaz bana!
Beni mi?
Elbette sorulardır sana bütün verebildiğim.
Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim, mecburum buna.
Yorgunsan, uzatamam sana elimi.
Ya da açsan, seni besleyemem.
Sanki yaşamamışım bu dünyada, hiç yokmuşum.
Unutmuşum sanki seni.


Çeviri : A. Kadir - Gülen Aktaş




BİZDEN SONRA DOĞANLARA

I
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
Doğru söz delilik. Düz alın
Kanıtı vurdumduymazın. Gülen ki
Korkunç haberi
Henüz almamış.

Ne günlere kaldık, ki
Neredeyse suçtur ağaç üzerine bir konuşma
İçerir çünkü susmayı bunca kötülük üstüne!
Orda ağırdan caddeyi geçen
Erişilmez mi dara düşen
Arkadaşları için?

Doğrudur: geçimimi sağlıyorum daha
Ama inanın: bu bir rastlantı yalnız. Yaptığım
Hiçbir iş doyma hakkını vermiyor bana.
Rasgele korunmuşum. (Talihim dönüverse. Yokum.)

Bana diyorlar: ye iç! Bak keyfine!
Nasıl yer içerim, kaparsam
Yiyeceğimi bir açın elinden ve
Bardaktaki suyum bir susuzda yoksa?
Ve yiyip içiyorum gene de.

İsterdim bilge olmak.
Eski kitaplarda yazılı nedir bilge
Kavga dışı kalmak dünyada ve kısa yaşamını
Korkusuz geçirmek
Zora başvurmadan edebilmek
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek

İsteklerine ermeyip, unutmak
İşi bilgenin.
Yapamam bütün bunları:
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!

II
Şehre geldim bozuk düzen günlerde
Açıklık sürerken.
İnsan arasına karıştım ayaklanmada
Ve onlarla birlikte öfkelendim.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Yemeğimi yedim iki savaş arası
Katillerin arasında yattım
Sevgiye saygısız
Ve doğaya sabırsız baktım.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde

Her yol batağa çıkardı benim zamanımda.
Dilim durmaz ele verirdi beni.
Elimden gelen azdı. Ama hükmedenler
Daha rahat olurdu bensiz, buydu umudum.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Gücüm azdı. Hedef
Uzak mı uzak.
Apaçık belliydi, benim ulaşmam
Mümkün değildiyse de.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

III
Siz, siz ki çıkacaksınız
Battığımız tufandan
Düşünün
Eksiklerimizden söz ederken
Karanlık çağı da
Sizin kurtulduğunuz.
Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip
Sınıf savaşları arasından, umarsız
Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.

Biliyoruz oysa:
Alçaklıktan nefret bile
Çarpıtır çizgileri
Haksızlığa öfke bile
Kısar sesi. Ah, biz
Hazırlamak isterken dostluk yolunu
Dost olamadık kendimiz.

Siz ama, o gün gelince
İnsanın insana el uzattığı
Anın bizi
Hoşgörüyle.

Türkçesi: Yüksel Pazarkaya




...

O gün mavi eylül ayında
Sessiz körpe bir erik ağacı altında
Tuttum onu, sessiz beyaz aşkı
Kolumda kutsal bir düş gibi.
Ve üstümüzde güzel yaz göğünde
Bir bulut vardı, çoktan gördüğüm
Çok beyazdı ve çok yukarılarda
Ve başımı kaldırıp baktığımda, değildi orda.

O günden beri birçok, birçok aylar
Geçti sessiz aşağı kaydılar
Yok oldu o bütün erik ağaçları
Ve bana sorarsan aşk n'oldu diye
Sana derim ki: hatırlayamıyorum
Ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek
istediğini.
Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun
yüzünü.
Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.

Ve bu öpücüğü de çoktan unutmuş olurdum
O bulut olmasaydı orada
Onu bugün de hatırlıyorum ve hep hatırlayacağım
Çok beyazdı ve yukarılardan geliyordu
Erik ağaçları belki çiçek açıyordur gene de
Ve o kadının belki de şimdi yedi çocuğu olmuştur
Ama o bulut yalnız birkaç dakika için açtı
Ve yukarı baktığımda, rüzgârda kayboluyordu
                                                          bile.




Kötü Zamanlardan bir Aşk Şarkısı

Arkadaş olmamıştık birbirimizle
Ama oturduk birlikte aynı yerde
Ve sarılıp yattığımızda birbirimize
Aydan daha yabancıydık birbirimize.

Ve karşılaşsak bugün çarşı-pazarda
Dövüşebiliriz belki bir kaç balık için.
Arkadaş olmamıştık birbirimizle
Sarılıp yattığımızda birbirimize




DÖRT AŞK ŞARKISI

I
Senden ayrılıp sonra
Kavuşunca büyük güne
Gördüm, görmeye başlayınca
Herkesi neşe içinde

Ve o akşam vaktinden beri
Bilirsin ya, hangisi
Dudaklarım daha bir güzel
Ve ayaklarım daha çevik şimdi

Daha yeşil ağaçlar, dallar ve çimen
Duyumsayınca böyle
Ve su daha hoş serin
Üstüme dökününce

II
Bana neşe verince sen
Düşünüyorum da bazen
Şimdi ölebilirim diyorum işte
Ve hep mutlu kalırım böylece
Ta sonsuza dek

Sen yaşlanınca sonra
Ve hatırlarsan eğer beni
Görünürüm yine bugünkü gibi
Ve bir sevgilin olur senin de
Hala gencecik biri

III
Yedi gülü var dalın
Altısını yel alır
Biri kalır geriye
O da bana adanır

Yedi kez çağırırım seni
Altısında gelme kal
Ama yedincisinde söz ver
Tek bir sözcükle gel

IV
Bir dal verdi sevdiğim
Üstünde sarı yapraklar

Yıl desem, geçer gider
Sevdaysa yeni başlar

Çeviri: Kerem Çalışkan




SENİ HİÇ ÖYLESİNE SEVMEMİŞTİM

Seni hiç öylesine sevmemiştim, küçüğüm
Ayrılırkenki kadar senden o akşam kızıllığında
Mavi orman yuttu beni, küçüğüm, mavi orman
Üstünde soluk yıldızlar çoktan belirirken batıda
Hiç gülmedim küçüğüm, gülmedim biraz olsun
Giderken karanlık kaderime rahatça –
Arkamda kalan yüzler
Mavi orman akşamında soluyordu yavaşça.
Yalnız ve yalnız o akşam güzeldi her şey, küçüğüm
Ne daha önce, ne daha sonra –
Tabii: Yalnızca koca kuşlar kaldı artık bana
Gece karanlık gökyüzünde dolaşan aç açına.

Çeviri: Kerem Çalışkan




PORTAKAL SATIN ALIRKEN 


Southampton sokağı boyunca çöken
sarı sisin içinden
birdenbire lambalı bir meyve arabası çıktı
ve kesekağıtlarını parmaklayan
yaşlı bir pasaklı.
Aradığını birdenbire bulan biri gibi
şaşıp donakaldım.

Hep portakal olsun isterdin hani!
Avuçlarıma sıcağı hohladım
ve araştırdım ceplerimi.

Tutarken elimde bozuk paraları sıkı sıkı
fiyatına baktım ve
düzensiz rakamları gördüm
bir gazete kağıdına kömürle yazılı,
bu ara hafiften ıslık çaldığımı bile fark ettim,
ve bir anda baktım acı gerçek apaçık önümdeydi:
Bu kentte sen yoksun ki! 


Bertolt Brecht




SÜRGÜN ÜZERİNE

Ne işe yarar çivi çakmak duvara
As gitsin iskemleye elbiseni
Nasıl olsa döneceksin
Bir hafta için değer mi?
Sulamasan da olur o fidanı
Ağaç dikmesen de olur
Boyu dizini bulmadan daha
Dönecek değil misin sevinç içinde?
Hiçbir işe yaramaz o yabancı dilden kitap
Kimliğini açığaa vurmaktan gayrı.
Seni çağıran mektup
Ana dilinde yazılmış olmayacak mı?
Kireçleri dökülür gibi bir eski yapının
(Ko dökülsün engel olma!)
Yıkılır gider adalet karşısında bir gün
Şu sınırda gördüğün
Zulüm duvarı da.
Elinle çaktığın şu çiviye bak
Söyle ne zaman döneceksin uzak yurduna?
Neler sezdiğini bilmek istemez misin?..
Emek verdin durmadan
Kurtuluş için
Odana kapanmış aralıksız yazarsın
Nedir ürünü emeğinin bilmek istemez misin?
Kestane ağacına bak avluda boy atan
Elinle suladığın kestane ağacına.

Çeviri: Attila Tokatlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder